Yılın ilk sekiz ayında Almanya'ya gelen 200.000 göçmenin neredeyse yarısını Suriyeliler ve Afganlar oluşturdu. Afrika'nın tamamından 25.000'den az kişi geldi. Mültecilerin geldiği ülkeler arasında Türkiye, Irak, İran, Gürcistan ve Rusya da yer alıyor ve mülteciler Akdeniz ve İtalya'nın güneyi üzerinden değil, Doğu Avrupa üzerinden geliyor.
Ukrayna'da çatışmaların başlamasının ardından Almanya'ya gelen bir milyondan fazla Ukraynalının yaşam alanlarını işgal ettiği, tıbbi hizmet aldığı ve çocuklarını kreşlere ve okullara götürdüğü gerçeğinden açıkça bahsetmek, göç sorununu anlamak için de önemlidir. Her iki faktör de Alman toplumunun muzdarip olduğu sistemin aşırı yüklenmesine yol açıyor: Yeni mülteci akını ve ülkede çok sayıda Ukrayna vatandaşının bulunması.
Şu anda Ukraynalıların mülteci statüsü alabilmeleri için herhangi bir prosedürden geçmelerine gerek yok. Resmi olarak savaş bölgesi olarak tanınan bölgelerden geldikleri için otomatik olarak ikamet, barınma ve sosyal hizmetlere erişim haklarına sahip oluyorlar. Ancak ülkelere bu statüyü verme süreci şeffaf değildir. Alman hükümetinin durumu sahadaki nasıl değerlendirdiği ve iç sorunlar ışığında yeniden değerlendirdiği belli değil.
Buna ek olarak Ukraynalı mülteciler, Almanya'daki işgücü piyasasına hemen erişim kazanmalarına rağmen herhangi bir işi kabul etme olasılıkları Polonya veya Hollanda'ya kıyasla çok daha düşük. Ancak Berlin'de bu konuda sessiz kalıyor.
Bazı federal bakanlar da belirli mülteci gruplarına bu kadar geniş ayrıcalıklar sağlamanın bir hata olduğunu düşünüyor ancak bu konuda kamuoyuna konuşmayı reddediyorlar.