Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, “Cumhuriyet’in 100. Yılında Türk Medeni Kanunu Çalıştayı”na katıldı. Beyoğlu’nda bir otelde saat 11.00’de başlayan programda konuşan Bakan Tunç, son 21 yılda darbe anayasasının vesayetçi ruhunu azaltan önemli adımlara imza attıklarını ancak vesayetçi anlayışı tamamen ortadan kaldırmanın ancak topyekun yeni bir anayasayla mümkün olduğunu söyledi. Bunun yanı sıra, aile hukuku ve medeni hukuk konusunda da açıklama yapan Tunç, ailenin toplumun yapı taşı olduğunu, aile yapısını tehdit eden küresel cinsiyetsizleştirme dayatmalarına kesinlikle boyun eğmeyeceklerini ifade etti. Program sonunda basın mensuplarının sorularını yanıtlayan Bakan Tunç, Adalet Bakanı Yardımcısı Ramazan Can’ın, kamuda torpil iddiaları ile gündeme gelmesine ilişkin, tek kriterlerinin liyakat olduğunu, dolayısıyla bu iddiaları reddettiklerini söyledi.
“Türk milleti, küresel cinsiyetsizleştirme dayatmalarına kesinlikle boyun eğmeyecektir”
Konuşmasına aile hukuku ve medeni hukukun en önemli bir alanlarından biri olduğunu söyleyerek başlayan Bakan Tunç, “Hem geleneğimize hem inancımıza hem de hukuka bakışımıza göre toplumun temel taşı ailedir. Aile toplumun yapı taşı olduğundan sağlıklı bir toplum da sağlıklı ailelerin varlığına bağlıdır. Aile bağlarının zayıfladığı, ailenin gücünü kaybettiği toplumların, yıkıma uğraması kaçınılmazdır. Toplumun özünü teşkil eden aileyi tahribe yönelik her girişim toplumu da tahrip edecektir. Güçlü aile, güçlü toplum, güçlü toplum ise güçlü devlet demektir. Son dönemde aileyi hedef alan en büyük tehdidin küresel güç odaklarının teşvik ettiği cinsiyetsizleştirme politikası olduğunu da biliyoruz. Bunun artık herkes farkında. İnsan fıtratını ve ailevi değerleri savunanların küresel ölçekte ekonomik ve diplomatik olarak baskılanmasını ise reddediyoruz. Sayın Cumhurbaşkanımızın ifade ettiği gibi; Türkiye ve Türk milleti küresel cinsiyetsizleştirme dayatmalarına kesinlikle boyun eğmeyecektir. Aile yapımızın dinamikle, dinamitlenmesine asla izin vermeyeceğiz. Aile yapısını koruyan, kadın erkek eşitliğini düzenleyen anayasal değişikliklerin yanında demokratik hukuk devletinin tahkimi, yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığının sağlanması, temel hak ve özgürlüklerin genişletilmesi adına son 21 yılda anayasal tarihi adımlar attık. Tarihi reformlara, hiç de küçümsenmeyecek yeniliklere imza attık” dedi.
“Vesayetçi anlayışı tamamen ortadan kaldırmak ancak topyekun yeni bir anayasayla mümkün”
Bakan Tunç, sadece temel kanunlarımızı yenilemekle kalmayıp, darbe anayasasının vesayetçi ruhunu azaltan önemli reformları milletin desteğiyle gerçekleştirmeyi başardıklarını belirterek, “Anayasamızın darbe ruhunu taşıyan, darbecilerin yazdığı bu anayasayı da vesayetçi ruhu azaltan, ortadan kaldırmaya yönelik çok önemli değişiklikleri de hayata geçirdik. Milli Güvenlik Kurulu’nun yapısından tutun da Yüksek Askeri Şura yapısına varıncaya kadar; Hakimler ve Savcılar Kurulunun yapısı, Anayasa Mahkemesi’nin yapısı, demokratik hukuk devleti ilkelerine daha uygun hale getirilmeye çalışıldı ve bu milletimizin onayıyla bunlar gerçekleştirildi. Yine askeri mahkemelerin kaldırılması, askeri yüksek idare mahkemesinin kaldırılması, ülkede yargı birliğinin sağlanması noktasında da önemli reformlar gerçekleştirildi. Sivillerin askeri mahkemede yargılandığı dönemleri yaşamıştı bu ülkede. Demokratik bir hukuk sivil bir kişinin, vatandaşın askeri mahkemede yargılanması kabul edilebilir değildi. Dolayısıyla tüm bunlar artık geride kaldı. Sıkıyönetim diye bir madde vardı anayasamızda, bu kaldırıldı. Darbeciler yargılanamaz diye bir madde vardı anayasamızda, bu kaldırıldı. Bu reformlar ülkemizin, Türkiye’nin, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin demokratik hukuk devleti niteliğini güçlendiren temel hak ve özgürlük alanını daha da genişletilen reformlardı. Tabii anayasamızdaki vesayetçi anlayışı da azaltan düzenlemelerdir. Ama tamamen ortadan kalktı mı bunu söyleyemeyiz. Vesayetçi anlayışı tamamen ortadan kaldırmak ancak topyekun yeni bir anayasayla mümkün. Dolayısıyla yeni bir anayasa; demokratik, kuşatıcı, temel hak özgürlükleri öne alan, sivil bir anayasayı yapmak zorundayız” diye konuştu.
“Bizim tek kriterimiz liyakat. Torpil iddialarını reddediyoruz”
Programın sona ermesinin ardından basın mensuplarının sorularını yanıtlayan Bakan Tunç, Adalet Bakanı Yardımcısı Ramazan Can’ın, kamuda torpil iddiaları ile gündeme gelmesi hakkındaki soruya, “Bakan yardımcımızla ilgili basına da intikal eden hususları biz de gördük. Bizim tek kriterimiz vardır, O da liyakat. Milletvekillerimize, bakan yardımcılarımıza, bakanlarımıza, toplumun değişik kesimlerinden talepler gelir. İktidardan da gelir bu talepler, muhalefet milletvekillerinden de gelir. Dolayısıyla bunların değerlendirilmesini yapacak olan elbette ki komisyonlardır. Bu komisyonların, özellikle Adalet Bakanlığımızda liyakati esas alırız biz. Bizim hedefimiz budur. Yani tek derdimiz o işi en düzgün yapacak kişilerdir. Referansları olabilir, başka talepler olabilir ama bu talepler değerlendirilirken ilgili komisyonlar özellikle kişinin liyakatine bakar. Bu işi yapabilip yapamayacağına bakar. Dolayısıyla bizim tek kriterimiz liyakattir. Bizim tek kriterimiz liyakattir diyorum. Bize herkes ulaşabilir, mail atabilir, cep telefonlarına mesaj atabilir. Dolayısıyla bu anlamda tüm bu talepleri değerlendirecek olan ilgili komisyonlardır, kanunen bizim bakanlığımızda kurulmuş olan komisyonlar var. Çok çeşitli sınavlardan, kademelerden geçerler, ÖSYM’nin yaptığı sınavları verirler. Sonrasında da liyakati esas alan bizim kriterimiz vardır, biz bu kriterden şaşmayız. O nedenle o torpil iddialarını vesaire bunları tamamen reddediyoruz. Talepleri alırız, onu değerlendirmek elbette ki komisyonun. Özellikle kriterlere uymuyorsa o talepler elbette ki devre dışı kalır” şeklinde yanıt verdi.
“İsrail casusluğu konusunda hakkında işlem yapılan kişi sayısı 100’ü geçmiş durumda”
Bakan Tunç, İsrail hakkında casusluk yaptıkları iddiasıyla 34 kişinin gözaltına alınması hakkında ise, “İsrail dış istihbaratın özellikle ülkemizde gerek askeri, gerek siyasal casusluk faaliyetlerine ilişkin soruşturmalar yeni değil. Daha önceki yıllarda da bu tür soruşturmalar ve davalar açılmıştı. Tabii son soruşturma şu anda gündemde. Bu kapsamda da 34 gözaltı var. Şu anda gözaltı süresi içerisinde ifadeler alınıyor. Yine 12 kişi hakkında da yakalama kararı çıkarıldı. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’mızın soruşturduğu bir konu. 2 Ocak’ta bir operasyon gerçekleşmişti. Milli İstihbarat Teşkilatımızın ve emniyet istihbaratımızın verdiği bilgiler ışığında, deliller ışığında İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığımız, terörden sorumlu savcılığımız bu konuyu soruşturuyor. Şu anda 46 kişi hakkında işlem yapıldı. 34 gözaltı var, 12 de yakalama. Daha önceki yıllarda da yine 2021 yılının Ekim ayında yapılan bir operasyonda da yine aynı şekilde 27 şahıs hakkında adli işlem gerçekleşmişti. Bununla ilgili dava açıldı, İstanbul 22’nci Ağır Ceza Mahkemesi’nde devam ediyor. Yine 2022’nin aralık ayında gerçekleşen bir operasyonda da 62 kişi hakkında adli işlem yapılmıştı. Orada da 19 sanık tutuklu, İsrail dış istihbaratı adına ülkemizde siyasal ve askeri casusluk faaliyetleri şüphesiyle açılan soruşturmalar ve sonrasında da delillerin kuvvetli olması nedeniyle de tutuklama kararları verildi. Davaları da devam ediyor. Yine 2023’ün nisan ayında yapılan bir operasyon neticesinde de 17 kişi hakkında adli işlem yapılmıştı, 4 sanık tutuklu. Bunun da davası İstanbul 30’uncu Ağır Ceza Mahkemesi’nde devam ediyor. Yine en son yapılan soruşturmayla beraber hakkında işlem yapılan kişi sayısı 100’ü geçmiş durumda. Şu anda devam eden davalar, önce soruşturmalardan sonra açılan davalar bakımından da 25 tutuklu söz konusu. Dört ayrı dava, bir de soruşturma şu anda devam ediyor” açıklamasında bulundu.
"Bu hüküm Meclis gündeminde"
Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, Yargıtay’ın Can Atalay kararı ile ilgili, "Yargıtay’ın şöyle arkadaşlar, yani bu uzun süredir konuşuldu. Yani Anayasa Mahkemesi’nin kararından sonra Yargıtay vermiş olduğu bir karar söz konusu oldu. Yargıtay bu konuda anayasanın milletvekili dokunulmazlığını düzenleyen 83. Maddesi ve 14. Maddesinin Anayasa Mahkemesi karar ile uygulanamaz hale getirildiği yönünde bir karar verdi. 83. Maddede seçimden önce soruşturmasına başlanmış olmak kaydıyla anayasal düzene ilişkin suçlar dokunulmazlık kapsamı dışında. Burada Yargıtayımızın görüşü bu. Anayasa Mahkememiz ise dokunulmazlıktan yararlanabileceği yönünde bir görüş belirtti. Orada iki yüksek mahkememiz arasında bir görüş farkı ortaya çıktı. Dolayısıyla son verilen karar Yargıtay’ın vermiş olduğu karar. Yargıtay’ın kararının gerekçesini okuduğunuz zaman hep beraber görmek mümkün. Bundan sonraki süreçte ilgililer başvuru yapar yapmaz onlar onların bileceği iş. Tabii ki Yargıtay’ın vermiş olduğu ilk derece istinaf ve Yargıtay ilgili daireleri itiraz sonrası başka dairenin de vermiş olduğu kesinleşmiş bir hüküm söz konusu. Bu kesin hüküm de şu an Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin gündeminde Hep beraber önümüzdeki süreci göreceğiz" dedi.